Alternatif Yağ Bitkileri Yetiştiriciliği
Hayvansal kökenli yağların maliyeti pahalı ve üretimi yeterli değildir. Bu nedenle insan beslenmesi için gereksinim duyulan yağların büyük bir kısmı, bitkisel kökenli yağlardan karşılanmaktadır (Kolsarıcı ve ark., 2015). Yağlı tohumlu bitkiler içerdikleri yağ, protein, karbonhidrat, mineral maddeler ve vitaminler sayesinde insan ve hayvan beslenmesinde önemli bir yere sahiptir. 1 gram yağın vücuda sağladığı enerjinin 9 kcal. olduğu, aynı miktar proteinin 4 kcal. ve karbonhidratın 4.5 kcal. enerji verdiği belirtilmektedir (Bahar, 1999). Sağlıklı yetişkin bir insanın günlük aktivitesi için 2500-3000 kaloriye gereksinimi olduğu ve bu kalorinin %30-35’inin yağlardan karşılanması gerektiği tavsiye edilmektedir. Bu durumda kişi başına yılda yaklaşık 23 kg yağ tüketilmesi gerekmektedir. Ülkemizde ise yılda kişi başı yaklaşık 21 kg yağ tüketilmektedir. Gelişmiş ülkelerde sağlıklı bir beslenme için kişi başı asgari yağ miktarının 24 kg olması gerektiği bildirilmektedir. Bu değer dikkate alındığında ülkemizde yağ tüketimi bakımından sağlıklı beslenmenin yeterli düzeyde olmadığı söylenebilir (Kolsarıcı ve ark., 2015).
Dünyada ve Türkiye’de Yağ Bitkileri
Ülkemiz iklim ve toprak özellikleri dikkate alındığında, yağlı tohumlu bitkilerin üretimi için büyük bir potansiyele sahiptir. Yağlı tohumlu bitkiler arasında ekim alanı, üretim ve yağ tüketimi bakımından ortalama %70’lik pay ile ilk sırayı ayçiçeği bitkisi almaktadır (Taşkaya ve Uçurum, 2012). Ancak nüfusun artmasıyla birlikte yağ tüketimi artmakta, ülkemizde üretilen bitkisel yağ miktarı oluşan talebi karşılayamamakta ve bu nedenle yağ açığı oluşmaktadır.
Dünyada Yağ Bitkileri Yetiştiriciliği
2019/20 sezonu USDA raporu verilerine göre; dünyada toplam yağlı tohum üretimi yaklaşık 577,15 milyon metrik tondur. Soya fasulyesi 337,14 milyon metrik tonluk üretimi ile birinci sırada, kolza (kanola) 68.20 milyon metrik tonluk üretim değeri ile ikinci sıradadır. Ayçiçeği ise 55,04 milyon metrik tonluk üretim değeri ile üçüncü sırada yer almaktadır. Bu değerleri 46,11 milyon metrik ton ile yer fıstığı, 44,95 milyon metrik ton ile pamuk tohumu ve 19.85 milyon metrik tonluk üretim ile de palm çekirdeği izlemektedir.
Dünya ticaretinde önemli bir yeri olan yağlı tohumların toplam ithalat/ihracat miktarı 180,73 milyon metrik tondur. Yaklaşık 160 milyon metrik ton ile dünya yağlı tohumlar ticaretinde ilk sırayı soya fasulyesi, ikinci sırayı 15 milyon metrik ton ile kanola, bunları da sırayla 4 milyon metrik ton ile yer fıstığı, 3 milyon metrik ton ile ayçiçeği ve 0,7 milyon metrik ton ile pamuk tohumu takip etmektedir (USDA, 2020).
Türkiye’de Yağ Bitkileri Yetiştiriciliği
Türkiye’de 2019 yılı yağlı tohumlar üretiminde birinci sırada yer alan ayçiçeği üretimi yaklaşık 1,9 milyon ton, pamuk (çiğit) üretimi 1,320 milyon ton, kolza üretimi 180 bin ton, soya üretimi 150 bin ton, aspir üretimi 21,9 bin ton ve susam üretimi 16,9 bin tondur. En çok ekim alanına 675,9 bin ha ile ayçiçeği, daha sonra sırasıyla 477,9 bin ha ile pamuk, 52,5 bin ha ile kolza, 35,3 bin ha ile soya, 24,9 bin ha ile susam ve 15,9 bin ha ile aspir bitkisi sahiptir. Bu verilere göre ülkemizde 2019 yılında yaklaşık olarak 1,28 milyon ha alanda 3,6 ton yağlı tohumlu bitki üretilmiştir. Ayçiçeğinin yurt içi toplam kullanım değeri 4,7 milyon ton olup, 2,8 milyon tonu ithalat ile sağlanmaktadır. Soya bitkisinin yurt içi tüketim değeri 2,6 milyon ton olup, bunun 2,4 milyon tonluk gibi büyük bir bölümü ise ithalat ile temin edilmektedir (TÜİK, 2020).
Tarım bakanlığı tarafından yağlı tohum tarımını teşvik edici sistemler uygulanarak alternatif yağ bitkilerinin yetiştiriciliğinin yaygınlaştırılması, yöreye uygun ürün deseni oluşturularak alternatif yağ bitkilerinin ekim nöbetine girmesi, nadas alanlarının bu bitkiler ile değerlendirilmesi, araştırma projelerinin desteklenmesi ile planlı ve programlı bir çalışma yapılarak tohumluk ihtiyacının karşılanması; bitkisel yağ üretiminde kendine yetebilecek ve üretim fazlasını ihraç edebilecek düzeye gelebilen bir ülke olmanın önünü açabilecektir (Kolsarıcı ve ark., 2005). Bunun yanı sıra ıslah programlarıyla alternatif yağ bitkileri tarımında karşılaşılan sorunların yeni çeşitler geliştirilerek giderilmesi, var olan çeşitlerinin çiftçiye tanıtılarak kullanılması sağlanmalıdır. Ülkemizde yetiştiriciliği yapılan alternatif yağ bitkileri; Kolza (kanola), Aspir, Ketencik, Susam ve Pelemir’dir. Bu bitkilerin tescilli çeşit sayıları yoğun olarak tarımı yapılan ayçiçeği ve nispeten tarımı yapılan soya, kolza ve susam bitkileri ile karşılaştırıldığında oldukça yetersiz kalmaktadır.
Ülkemizde geleneksel yağ bitkilerinden ayçiçeği ve soya fasulyesi yetiştiriciliğinde en önemli etken sulamadır. Sulama suyu yağışın yeterli düzeyde olduğu bölgelerde daha ekonomik olarak sağlanabildiğinden bu bölgelerde bu bitkilerin tarımı daha çok yapılabilmektedir. Ülkemizde bu özelliğe sahip üretim alanları az olduğundan ve bitkilerdeki verim artışı ile mevcut yağ açığını kapatmak mümkün olmadığından alternatif yağ bitkilerinin yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Aspir Yağı (Carthamus tinctorius L.)
Aspir tohumlarından elde edilen yağ, insan beslenmesinde çok önemli olan yüksek oranda E vitamini ve doymamış yağ asitleri (%78 linoleik asit) içermektedir (Arslan ve ark., 1999; Öztürk ve ark., 2007). Aspir bitkisi yemeklik yağ üretimi haricinde sabun, boya, vernik ve cila yapımından yemeklerde tatlandırıcı ve renklendirici olarak çok farklı alanlarda (biodizel, boya maddesi, hayvan küspesi vs) değerlendirilen, kullanım alanları oldukça geniş olan önemli bir ticari bitkidir (Corleto ve ark., 1997; Zhang ve ark., 1997; Esendal, 1988; Esendal, 2001). Aspir, kuraklığa dayanıklı ve yağmur sularını verimli kullanan, ayrıca içerdiği yağ oranı ve yağ kalitesi ile üretim desenimiz içerisinde yer alması gereken önemli bir alternatif yağ bitkisidir (Bayramin, 2006).
Aspir, adaptasyon sınırlarının geniş olması nedeniyle farklı ekolojilerde yetişebilen, derine inen kök aksamı ile kurağa ve sıcağa toleransı yüksek, özellikle kuru tarım yapılan alanlarda ekim nöbetinde yer alması gereken önemli bir yağ bitkisidir (Dajue ve Mundel, 1996; Machado, 2004). 2020 TÜİK verilerine göre ülkemizde aspir bitkisinin ortalama verimi dünya ortalamasının (90 kg/da) üzerinde olup 141,7 kg/da’dır. Ekim alanına göre aspir yetiştiriciliği yapan ilk beş şehir sırasıyla Ankara, Aksaray, Muş, Konya ve Nevşehir’dir. Ülkemizde aspir bitkisi ekim alanlarının yıllara göre dağılımı verilen teşvik ve desteklemelere rağmen düzenli bir yükseliş grafiği yakalayamamıştır.
Aspir bitkisi, iklim isteklerinin geniş olması, yazlık/kışlık formlarının bulunması ve buğday tarımında kullanılan mekanizasyona uygunluğu ile ülkemizde geniş alanlarda ekilebilecek potansiyel bir yağ bitkisidir (Uysal ve ark., 2006). Tahıllar ile ekim nöbetine katılması, hem hastalık ve zararlıların azaltılması hem de kök derinliği sayesinde nemden yararlanılmasını sağlamaktadır. Ayçiçeği işleyen fabrikada cihazlarda hiçbir değişiklik yapılmadan aspir bitkisi işlenebilmektedir. Yağ açığının kapatılmasında aspir bitkisinin ürün desenine koyulması oldukça önemlidir (Coşkun, 2014). Dünya’da önemi hızla artmasına rağmen ülkemizde yeterince tanınmadığı ve önemi yeterince kavranmadığı için bugüne kadar tarımında önemli bir gelişme yaşanamamıştır (Uysal ve ark., 2006).
2018 yılı dünya aspir ekim alanı 694,8 bin hektardır. Kazakistan tek başına tüm aspir ekim alanının %40,3’üne sahip iken, toplam aspir tohumu üretiminin %34,2’sini karşılamaktadır. Amerika ise aspir ekim alanlarının %9,1’ini ve toplam aspir tohumu üretiminin %17’sini karşılamaktadır (Şekil 3). Ülkemiz şartlarına uyum sağlayabilen yüksek verimli yağlı tohumu olan aspir bitkisinin üretimi teşvik edilmeli ve ekim alanları hızlı bir şekilde artırılmalıdır.
Kolza/Kanola Yağı (Brassica napus L.)
Dünya yağ üretiminde soya bitkisinden sonra en fazla tarımı yapılan bitki kolzadır. Yağında bulunan yüksek erusik asit ve glukosinolat, insan ve hayvan sağlığına zararlı olmasından dolayı bitki ıslahçıları tarafından geliştirilerek erusik asit (%2’den az) ve glukosinolat (30μmol/gramın altında) düşük olan ‘Kanola’ ismi ile adlandırılan çeşitler geliştirilmiştir (Raymer, 2002). Kolza tohumları %40-45 yağ ve kolza küspesi %37 protein içermektedir. Yağının oleik asitçe zengin olması, omega3 ve omega-6 içermesi, E vitamini içeriğinin yüksek olması, kaynama noktasının yüksek oluşu (238°C), küspesinin soya küspesine çok yakın protein (%37) içermesi, kolza bitkisini dünyada en fazla tarımı yapılan 2. yağlı tohum bitkisi konumuna getiren nedenlerdendir. Bu nedenlerden dolayı kolza bitkisinin en iyi yağ bitkilerinden olduğu söylenebilir (Bayramin, 2006; Gizlenci ve ark., 2007).
Dünyada kolza bitkisi, yemeklik yağ olarak kullanımının haricinde fosil yakıtların azalması, petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar ve ekonomik krizler nedeniyle petrole alternatif araç yakıtı olarak (Biyodizel) kullanılabilmektedir. Bu vesile ile gelecekte kolza bitkisinin daha önemli bir stratejik konuma sahip olacağı tahmin edilmektedir (Gizlenci ve ark., 2007). Dünya’da şu an itibariyle biyodizel üretiminin %86’sı kolza bitkisinden sağlanmaktadır (Gizlenci ve ark., 2012). Türkiye’de kolza, buğdayın yetiştirilebildiği alanlarda gerekli teknikler uygulandığında rahatlıkla üretilebilmektedir. Ancak TÜİK 2019 verileri incelendiğinde kolza tarımı ülkemizde istenen düzeylere ulaşamamıştır. Ülkemizde son on yıl içerisinde kolza bitkisi ekim alanlarının inişli-çıkışlı bir seyir izlediği dikkati çekmekle birlikte son yıllardaki artış eğilimi de bu bitkinin ülkemizdeki üretiminin giderek artacağına dair beklentileri karşılamaktadır.
Dünya kolza verim ortalaması 200 kg da-1 ’dır. TÜİK 2020 verileri incelendiğinde ise ülkemizde kolza bitkisinin ortalama veriminin 343 kg/da olduğu görülmektedir. Ortalama verim bölgelere ve yetiştirme tekniğine göre değişmekte olup Ankara’da 400 kg/da olan kolza verimi Çorum’da 188 kg/da olarak kaydedilmiştir (TÜİK, 2020). İllerin verim değerlerindeki bu farklılık, bölge ekolojisine göre uygun kolza çeşidi seçiminin önemli olduğunu ve üretimi yapılacak çeşit seçiminin de bölgedeki verim denemeleri sonuçlarına göre yapılması gerektiğini göstermektedir (Arslan ve ark., 2007). Ekim alanlarında ise yetiştiriciliği yapan ilk beş şehir sırasıyla; Tekirdağ, Konya, İstanbul, Edirne ve Kırklareli’dir. Dünya kolza ekim alanları incelendiğinde 2018 yılında en fazla ekim alanları 9,12 milyon ha ile Kanada, 6,7 milyon ha ile Hindistan, 6,6 milyon ha ile Çin, 3,2 milyon ha ile Avustralya ve 1,6 milyon ha ile Fransa’dır (Şekil 5). Ülkemizde ise kolza tarımına ayrılan alan 2017 yılında 16,5 bin hektara gerilerken 2019 yılında 52,5 bin ha alanda ekimi yapılmıştır. Dünya ülkeleri ile kıyaslandığında ve yetiştiricilik için elverişli potansiyelimiz değerlendirildiğinde ülkemizdeki üretim durumunun oldukça yetersiz kaldığı görülmektedir.
2019/2020 USDA raporuna göre dünya yağlı tohum üretiminin yaklaşık %12’si kolza bitkisinden karşılanmaktadır. Ülkemizde ise yağlı tohum üretiminin %5’i kolza tarımından karşılanmaktadır. Yüksek verimli ve daha fazla üretim potansiyeli olan bu bitkinin de üretimi teşvik edilmeli ve ülkemizdeki ekim alanları hızlı bir şekilde arttırılmalıdır.
Susam Yağı (Sesamum indicum L.)
Dünya’da kültüre alınan ilk yağlı tohum bitkisi olan ve 5000 yılı aşkın süredir insanoğlu tarafından kullanılan, köklü bir geçmişe ve zengin bir kullanım alanına sahip olan bu bitki Türk kültüründe tahin, tahin helvası ve simit gibi çok sevilen
besinlerde kullanılan önemli bir yağ bitkisidir. Susam tohumlarında %50-60 oranında yağ bulunmakta ve bu yağın yaklaşık %35-45’ini değişen oranda linoleik ve olaeik asitler oluşturmaktadır (Liu ve ark., 1992; Baydar, 2005). Yağda çözünebilen en güçlü doğal antioksidanlar olan tokoferollerce (294-528 mg/kg) zengindir (Yoshida ve Takagi, 1997). Ayrıca sesamolin (%0,3-0,5) ve sesamin (%0,5-1,5) gibi sekonder metabolitler sayesinde susam yağının oksitlenmeye karşı son derece dirençli olduğu bilinmektedir. (Baydar, 2005; Salunkhe ve ark., 1991). Bu kadar üstün kaliteli özelliklere sahip olmasına rağmen susam bitkisinin düşük tohum verimi, kapsül çatlaması nedeniyle hasat ve harmanının zorluğu, makinalı hasada uygunsuzluğu gibi nedenlerden dolayı tarımı gelişememiştir (Baydar, 2005). Son yıllarda ülkemiz susam ekim alanı yıllara göre dalgalı bir seyir izlemiş ve üretim miktarı artamamıştır.
Dünya susam verim ortalaması 51,2 kg/da’dır. TÜİK 2019 verileri incelendiğinde ülkemizde susam bitkisinin ortalama veriminin 68 kg/da olduğu görülmektedir. En fazla ekim alanına sahip şehirler sırasıyla Manisa (64 bin da), Antalya (50,8 bin da), Uşak (32,5 bin da), Muğla (28 bin da) ve Adana (15,5 bin da)’dır. Ülkemizde susam tarımının yaygınlaştırılması ve bitkisel yağ olarak üretime katılması için yüksek verim ve kalitede tohum üreten, adaptasyon alanı geniş, makinalı hasada uygun olan çeşitlerin ıslah edilmesi gerekmektedir. 2018/FAO verilerine göre en fazla susam tarımı yapan ülke Sudan (3,5 milyon ha)’dır. Ekim alanı olarak bu ülkeyi sırasıyla Hindistan, Myanmar, Tanzanya ve Güney Sudan ülkeleri takip etmektedir.
Susam bitkisi, yetişme periyodunun kısa olmasından dolayı uygun ekolojik şartlar sağlayan bölgelerde ekim nöbetine sokulabilecek ideal bir yağlı tohum bitkisidir. Ülkemizde yaygın olarak tahıl (buğday, arpa, mısır, çeltik) hasadını takiben ikinci ürün olarak yetiştiriciliği yapılmaktadır (Şahin, 2014). Ülkemizde susam yetiştiriciliğinde gübreleme, bakım gibi .
Diğer taraftan bu bitkinin yağındaki %19-20 oranında bulunan miristik asit içeriği sabun yapımında ve epoksi asit içeriği deri ve tekstil sanayinde değerlendirilmeye olanak sağlamaktadır (Yazıcıoğlu ve ark., 1978). Ayrıca yağı çıkarıldıktan sonra arta kalan küspesi de hayvan beslemesinde kullanılabilecek önemli bir yem kaynağıdır (Çiller, 1977). Pelemir tohumu yaklaşık %22-28 yağ ve %14-21 protein içermektedir (Sezgin ve ark., 2017). Tohumlarından elde edilen un ülkemizde özellikle ekmek yapımı için düşük kaliteye sahip buğdaylardan elde edilen hamuru kuvvetlendirmek, bayatlamasını geciktirmek amacıyla geleneksel olarak kullanılan doğal bir katkı maddesidir (Altıniğne ve Saygın, 1985).
Yaygın olarak tarımı yapılan yağlı tohumlu bitkilere oranla, pelemir tohumları linoleik asit ve miristik asit içeriği yönünden daha yüksek içeriğe sahiptir (Baydar ve Turgut, 1999). Bu sebeple yağı kalite ıslahı çalışmalarında değerlendirilerek marjinal alanlarda tohum ve yağ verimi açısından istenilen özellikle sahip yeni çeşitler geliştirilebilir. Ayrıca pelemir yağından elde edilen biyodizel yakıt özelliklerinin standartlara uygun olması (Öğüt ve ark., 2014) gelecekte pelemir bitkisinin öneminin artacağını ve alternatif yenilenebilir çevre dostu enerji kaynağı olabileceğini göstermektedir (Altunbaş, 2015). Ülkemizde bugüne kadar sadece 2 adet tescilli pelemir çeşidi geliştirilmiştir. Bu bitkiye olan ilginin daha çok artması ve yeni çeşitlerin geliştirilmesi gerekmektedir.
Crambe Yağı (Crambe abyssinica Hochst. ex R.E. Fries)
%57’sini erusik asit oluşturmaktadır. Erusik asit insanlarda sağlık problemleri oluşturduğu için (Parke ve Parke, 1999; West ve ark., 2002) crambe yağı yemeklik yağ olarak kullanıma uygun değildir. Ancak erusik asit (C 22:1) değerinin yüksek olması bu bitkiyi önemli bir endüstri ham maddesi yapmaktadır (Seyis ve ark., 2013). Son yıllarda dünyada crambe yetiştiriciliği artmış A.B.D, İngiltere, Avustralya, Kanada gibi ülkelerde crambe tarımı ve ıslahının kırsal alanlarda yaygınlaştırılması konularında araştırılmalar başlatılmıştır (Bayramin ve Arslan, 2007).
Biyodizel, biyoplastik, boya ve deterjan sanayi gibi çok farklı kullanım alanlarına sahip olan crambe, ülkemizde az yağış alan İç ve Orta Anadolu bölgelerinde su tüketim düşüklüğü sayesinde alternatif yağ bitkisi olarak yetiştirilebilir (Arslan ve ark., 2015). Islah çalışmalarında yüksek erusik asit içeren crambe genotipleri seçilerek endüstri ham maddesi olarak ülkemiz ekonomisine katkı sağlanabilir.
Keten Yağı (Linum usitatissimum L.)
Keten bitkisi; bilinen en eski tür olup, lifleri (keten kumaşı, halat, çadır bezi) ve tohumundan elde edilen yağ ile ülkemizde ve dünyada hem gıda hem de endüstri ham maddesi olarak kullanılan önemli bir yağ bitkisidir. Keten tohumu bünyesinde yaklaşık %30-45 yağ ve %20-25 protein bulunur (Oomah ve Mazza, 2000). Bu yağın ise %45-55’i linolenik asit olduğundan çabuk oksitlenip acılaşmaktadır. Linoleik asit oranı %3’ün üzerindeki genotiplerin yemeklik yağ kalitesi düşüktür ve yemeklik yağ olarak kullanımı sınırlıdır (John, 1992; Salunkhe ve ark., 1992; Yıldırım, 2005). Islah çalışmalarıyla linoleik asit oranı %3’ün altına düşürülen çeşitler yemeklik yağ olarak kullanılmaktadır (Schuster 1992; Sahi ve Leitch 1994). Ülkemizde 2018 yılında ilk keten çeşidini Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü geliştirmiş ve üretim iznini almıştır. Günümüzde toplam üç adet keten çeşidi üretim izinli olarak ekilmektedir.
Dünyada toplam keten ekimi, 3,3 milyon ha alanda yapılmaktadır. Keten ekim alanı olarak en fazla yetiştiriciliğin yapıldığı ülke Kazakistan (1,08 milyon ha)’dır. Diğer ülkeler ise sırasıyla Rusya (730 bin ha), Kanada (460 bin ha), Hindistan (320 bin ha) ve Çin (280 bin ha)’dir. 2018/Tüik istatistikleri incelendiğinde, ülkemizde keten ekim alanı 2000 yılında 320 hektar iken 2017 yılında 5 hektara kadar gerilemiştir. 2000 yılında lif keteni üretimi 7 ton, yağ keteni üretimi 173 ton iken, günümüzde hem lif hem de yağ keteni üretimi bulunmamaktadır. Ülkemizde keten üretiminin artırılması; kaliteli ve yüksek verimli keten çeşitlerinin geliştirilmesi, çiftçiye keten tarımı teşvikleri verilerek üretime alınması, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelen keten tarımının artmasını sağlayacaktır. Yağ açığımızı azaltmak için yenilebilir enerji olarak biyodizel kullanımında da değerlendirilebilen, kışlık olarak da yetiştirilebilen bu bitkinin alternatif yağ bitkileri ürün deseni içerisindeki yerini alması ülkemiz ekonomisi için çok önemlidir (Kurt, 2004).
Kaynak: Yilmaz, A., YILMAZ, H., Arslan, Y., Çiftçi, V., & SHAHZAD, F. B. Ülkemizde Alternatif Yağ Bitkilerinin Durumu. Avrupa Bilim ve Teknoloji Dergisi, (22), 93-100.